Buzlar Çözülmeden

Buzlar Çözülmeden

Buzlar Çözülmeden

 

Buzlar Çözülmeden
TAHRİRAT KÂTİBİ: Yapar… Onun yapamayacağı yoktur.
Hayli değişik insanlar bu ihtilalcılar. Yalnız kaymakam değil, jandarma kumandanı da öyle, doktor da öyle…
Hepsi öyle. Ben onların ne yaman adamlar olduklarını bu kışta kıyamette ta Ankara’dan buraya gelmelerinden anladım.
Ankara’dan gelmek bir şey değil de ille hayvan sırtında donmadan Sultan Dağlarında geçit bulup kasabaya ulaşmak mesele.
Bir haftadır posta bile gelmiyor. Hoş daha evvel gelenler içinde de yaman adamlar vardı ya… Yeni kaymakam, bu ihtilalcıların en zorlusu.
Astığı astık, kestiği kestik. Senin anlayacağın ne kanun tanır, ne nizam. Ağzında hep aynı laflar…
İhtilal kendi kanunlarını da beraber getirirmiş. Ne kanunu be, yatak yorganlarını bile getirememişler.
Kaymakam Bey’le, doktora 5 kağıt lira ile Hanife bacıdan yatak yorgan zor bulduk.
Eşraf evlerinden alalım dedim, beni bir tersledi ki, sorma… Doktorla aynı evde oturuyorlar.
Yemeklerini bile kendileri pişiriyorlarmış. İlk gece eşraf evlerinden gelen tepsi tepsi yemekler hep geri gitti.
Gitti ya, bakalım buna ne kadar dayanacaklar.
İşte şuraya yazıyorum, ne kadar başka insan olurlarsa olsunlar iki aya kalmaz bunlar da ağa evlerinden davetten davete koşmazlarsa ben de buradayım.
Ben partici falan değilim, ama doğrusu gelecekten umutlu da değilim.
Sen de benim gibi düşünüyor musun ?
Konuşsana ne diyorsun?

********
ŞEREF HAKARAR: Deli oldu bu herif. Bütün kasabayı ayağa kaldıracak.
Ben haftalardır radyo başından ayrılmıyorum. İhtilal Hükümetinin böyle bir kararı yok.
Demek ki kendi uyduruyor. İyi, iyi dokunma yapsın. Böyle kendi kuyusunu daha çabuk kazmış olur.
Son günleri yaklaşıyor artık. Mukadderat değişmez… Başkalarını devirdiler, kendileri de elbet devrilecekler.
Sanki neye yaptılar bu işi? Sırf hırs için, sırf menfaat uğruna…
Memleket güllük gülistanlıktı, biz hiçbirimiz hiçbir şeyden şikayetçi değildik.
Halka gelince o her zaman her şeyden şikâyet ediyor.
Bu cahil tabakaya bakılarak ihtilal yapılır mı? Yok efendim, maksat sırf dalavere…
Ama bir gün öcümüzü alacağız görürsün. Bak işe, kadınların çarşafından başka uğraşacak şey mi yok?
Hem efendim kadın şikayetçi mi bakalım çarşaftan?
Bunu biliyor mu? Birçok medeni milletlerin kadınları bizim kadınlarımızdan daha fazla bedbaht.
Mesela alalım Japon kadınlarını… Japon kadını efendim, kocasının elinde tam bir esirdir.
İçi kan ağlasa da o her daim tebessüm edecektir. Kural budur.
Daima kocasından sonra yatar ve ondan evvel kalkar.
Salonda kocasının oturduğu mindere oturamaz. Sokakta kocasının yanında değil, arkasında gider.
Buna rağmen kocasına çok bağlıdır. Kocasına en fazla bağlı olan kadın olarak Churchill’in karısını da hatırlıyorum ben.
Efendim bu dünya çapındaki adamın karısı ona her gün bir kavanoz havyar götürdü.
Havyarı bende çok severim.
Bilir misin Katip, ben bir havyar yemeği, bir de fırtınalı havalarda pencereden dışarısını seyretmeyi severim.
Her an dört bir bucağında 1800 kasırga olduğunu hiç duydun mu?

Yazan : Cevat Fehmi Başkut