Şal

Şal Oyunundan Tirad

Şal
Oyunundan Tirad

JOHN : Mumlar, lütfen. SPIRITI MIEI INFERNALI OBEDITE.
Bin sekiz yüz kırk üç yılında Bos¬ton’da Hawks adında esnaftan biri vardı.
Samuel Hawks. Tremont sokağında bir dükkân işletirdi.
Tütün satardı, toplumun her katıyla ilişki kurardı. Dükkânla ilgili olan, mal veren, mal alan,
Bay Hawks ile ticaret ilişkisi olan bir tüccar kaptan, vardı, evine davet edildi ve
dostluk kurdu. Pek çok kez oraya uğradığında, aile ona kapısını açık tutardı;
kaptan gelince, denize dair öyküler anlatırdı. Gönül çeldi, kadının gönlünü çeldi,
kadın onun yaşam biçimine kapıldı, ailesini terkedip onunla buluşmaya gitti, öğleden soraları,
limanda, rıhtımda, onun kiraladığı odaya giderdim, ter kokardı, perdeler
rıhtıma doğru uçuşurdu, aşağıdan gelen komutları, rıhtımda adamları çalıştıran adamları görürdük,
denize kapılmasına kapıl da nedir ki? Güneydeki yer¬lilerin haline tavrına alışmıştı,
onlar akla haya¬le gelmeyen adaklar yaparlardı tanrıya, ateşli bir hırstı,
ama onun alıp buralara getirdiği, dehşet olmuştu. Bu korkudan kaçınıyordum.
Kaçmak, ama nasıl yapacaktım? Yapamayacaktım. O evde tutsaktım, gelse diye dua ettim,
ne demeli ki, ben verdim, o is¬tedi, oldu. Saçından yakaladım, çektim kendi¬me, haykırdım,
baktım ki hastalığı kapmıştım, beni de al götür. Yok, sonra o gidince … nasıl diyeyim?
Çocuklarım bile ona gel dediler, ama geldi, “Beni mahvettin.”
Ve Al Beni Götür. Hayır. Gemine bindir beni. Hayır. Hayır.
Beni bu odada nasıl bırakırsın, yapıştın ona, dehşetle, onun ateşi, benim yanılgım, dehşet içinde …
diyeceksiniz ki, ektiğimi biçtim, kazandım, bıçaklandım, karnım deşildi, onun kamasıyla parçalandım,
çarşaflar kan içinde, duvara bulaştı, sonra o çıktı gitti, gemiye değil, gene dükkâna,
vedaya, hesabı kapatmaya, beni öldürmüşken… kocama selam bırakmış, ben gözlerimi dikmişken.
Onun saygın eşi. O, gel-git dinmişti, dümen başındaydı. Pişmanlık yok. Duygu yok.
Lâf yok. Onca yıl. Saygın öldü. Öldü. Oysa benim cesedime sahip çıkan olmadı.
Limandan gelen sesler. Kan izini gördüm, ben, sonra o odaya girdi.
Kocamın onu eve getirmesinden önce, bir gün öğleden sonra. Ama orada oturmuş …
(Sessizlik) Uşak, bu yarış kendi kokuşmuşluğunu kendi yarattı dedi…
o yatağında ölüyordu. Onursuzluk içinde yattı. O leş gibi odaya çekilmek, öldürülmek.
Her¬kes bilirmiş. Anlaşılan, benden başka herkes bilirmiş. Şimdi de siz bana geldiniz.
(Sessizlik) Başkaları gibi. Ve soruyorsunuz. Her şeyden saklı,
acımın dışında. Bir ev görüyorum. Beyaz bir ev. (Sessizlik) Bir numara.
Yazan : David Mamet