Sezar ile Kleopatra
Sezar ile Kleopatra

Sezar ile Kleopatra
OYUNCU :
Selam size, küçük adanın garip sakinleri, susun da
beni dinleyin. O bomboş hükümet bültenlerini
ezberleyip kafalarının çocukça saflığını koruyan siz
erkekler, kulak verin bana. Süslenip püflenerek
erkeklerin aklını çelen ama
kendi aklından geçenleri
açığa vurmayan, erkekleri
güçlü efendiler olduklarına
inandırıp, içinizden, ne kafasız
çocuklar olduklarını iyi biliriz,
diyen siz kadınlar, sözlerimi
yabana atmayın. Şu şahin
başıma bakın da Rab
olduğumu anlayın, bir
zamanlar Mısır’ın güçlü tanrısı
Rab. Huzurumda ne diz
çökebilir, ne de secdeye
varabilirsiniz. Orada, tıkış sıralarda kımıldamanız bile
zor. Birbirinizin önünü kapatmaktan başka bir şey
gelmez elinizden. Zaten herhangi bir harekete
geçebilmeniz için başkalarının öncülük etmesi gerekir.
Herkesin yapmadığı şeyi yapmak, işte bunu asla göze
alamazsınız. Sizden bana tapmanızı değil, sesinizi
kısmanızı istiyorum. Ne erkekleriniz konuşsun, ne de
kadınlarınız öksürsün. Çünkü sizi iki bin yıl öncesine
çağırmaya geldim. Sizden önce kimler geldi, kimler
geçti. Güneşin doğup battığını, ayın biçimden biçime
girdiğini sizden başka budalalar da gördü. Siz de onlar
gibisiniz, ama onlar kadar büyük değilsiniz. Halkımın
yaptığı piramitler bugün hala ayakta duruyor. Oysa
sizin köleler gibi yığdığınız, adına da imparatorluk
dediğiniz toprak yığınları, üstlerine kendi oğullarınızın
toz toprak olan cesetlerini de katsanız, rüzgarla dört bir
yana savruluyor.
Dinleyin beni, ite kaka okutulanlar. Nasıl bir eski bir de
yeni İngiltere varsa, siz nasıl ikisi arasında bocalayıp
duruyorsanız, bana tapıldığı günlerde bir eski bir de
yeni Roma vardı. Bir de ikisi arasında bocalayan
adamlar. Eski Roma yoksul, küçük, açgözlü, yırtıcı ve
belalıydı. Gel gelelim aklı kıt, işi kolay olduğu için ne
istediğini bilir, kendi işini kendi görürdü. Tanrılar acıdı
Roma’ya, elinden tuttular, güçlendirdiler, korudular.
Çünkü tanrılar küçüklere sabır gösterirler. Ama eski
Roma tanrıların bu lütfundan şımardı. Şu bizim
küçüklüğümüzde iş yok, dedi. Bu gidişle ne zengin, ne
de büyük Roma oluruz. Büyümek, zenginleşmek mi
istiyorsun? Yoksulları soyup soğana çevireceksin,
zayıfları geberteceksin. Böylece kendi yoksullarını
soyup bu zanaatta ustalaşırlar. Bu soygunculuğu
kitabına uydurmasını da öğrendiler. Kendi
yoksullarının cıcığını çıkarınca sıra başka ülkelerin
yoksullarına geldi. O ülkeleri de Roma’ya katıverince
yeni Roma doğdu. Kocaman, varlıklı, görkemli. Ben Ra,
için için gülüyordum. Romalıların sömürgeleri bütün
dünyaya yayılmış, ama kafaları eskisi gibi ufacık kalmıştı.
Romalılar eski Roma ile yenisi arasında kalakalmışken
içlerinden büyük bir asker çıktı, büyük Pompeius.
Pompeius yalnızca askerlerin büyük adam sayıldığı
eski Roma’yı benimsedi. Tanrılarsa, akıllı bir adamın
istediği yere gelebileceği yeni Roma’yı tuttular.
Pompeins’a arkadaşı Julius Sezar tanrılardan yanaydı.
Çünkü Roma ‘nın, eski küçük Romalıların başa
çıkamayacağı kadar ge1iştiğini fark etmişti. Bu Sezar
yaman hatip, yaman politikacıydı. Adamları dil dökerek
ve altın saçarak salın alırdı. Tıpkı sizin şimdi satın
alındığınız gibi. Ama sözlerle ve altınlarla yetinmeyip
savaşlarda ün salmaya da özendiklerinde Sezar artık
orta yaşlıydı. Gel gelelim o işe de bulaştı. Kendi
refahları için didinirken Sezar’a karşı çıkanlar, kan
döken bir fatih olunca karşısında eğildiler. Siz
ölümlüler böylesiniz işte, huyunuz kurusun.
Bernard Shaw
Türkçesi : Sevgi Sanlı
Bir cevap yazın