Brand

Oyun Tiratları

Tiratlar

 

BRAND, (daha yüksek bir tepede görünür
ve köylü ile oğlunun gittikleri istikamete doğru kulak kabartır).

– Evlerine dönmek için
çabalıyorlar. Ah! Sefil mahluk! Eğer senden
de bir irada kaynağı fışkırsaydı da sadece
gücün, kuvvetin tükenmiş olsaydı, yolunu
nasıl kolaylaştınrdım! Seni nasıl bir sevinçle
omuzlarıma yüklenirdim; kuvvetim tükense,
ayaklarım kanasa bile yine omuzlanmda taşırdım.
Fakat kuvveti ile beraber iradesi de
tükenen bir adam için elden ne gelir? (Öne
doğru birkaç adım atar). Ah, hayat! Hayat!
Bu zavallı halk ona nasıl kıymet veriyor. Hiçbir alil yoktur ki, dünyanın ve
içinde yaşayanların selameti onun zayıf omuzlarına
yüklü imiş gibi, hayata dört elle sarılmış olmasın. Onlardan her türlü
fedakarlık istenebilir; bu caizdir Fakat canlan, canlan, ah!
Ona gelince ne kadar hasistirler!
(Bir hatıraya gülüyor gibi).
Ben daha küçücük bir çocukken çok defa iki düşüneeye kapılırdım.
Mektebimizin ihtiyar hocasının keyfi yerinde
olmadığı zamanlar dayağı bile göze alarak katılırcasına gülerdim: karanlıktan korkan bir
baykuş, sudan ürken bir balık göz önüne getirirdim.
Bu düşüncelerden bir türlü sıyrılamazdım. Bu fikirler kendilerini müdafaa
ederler ve beni bırakmazlardı. Acaba niçin o kadar çok gülüyordum ?
Çünkü olanla olması
lazım gelen, sırtımıza yüklenenle o yükü bize
taşınamayacak kadar ağır gösteren şey arasındaki uygunsuzluğu
belirsiz sezivordum. Zayıf veya kuvvetli, memleketimizin her ferdi
bu baykuşlardan, bu balıklardan biridir. Derinlikler için yaradılmış olan o, varlığın gecesi
içinde yaşıyacaktı, halbuki o asıl bundan korkuyor. Ya kumsala erişmek için çırpınıyor.
yahut da yıldızlı kubbenin altında korkudan
bunalarak hava istiyor, gün ışığını çağırıyor.
(Bir an durur ve ürpererek dinler). Kimdi o?
Vadiden gelen sesler? Biri şarkı söylüyor.
Evet, bir şarkı ve gülüşmeler. Dikkat! Bir
hurra! İki, üç, dört, beş. İşte güneş görünüyor, sis dağılıyor.
Uzaktan ovayı görüyorum. Yukarda, tepede günün şuaları altında
şen bir alay var. Gölgeleri batıya doğru uzanıyor.
Konuşuyorlar, birbirleriyle el sıkışıyorlar. Şimdi ayrılıyorlar .. Hepsi doğru yolunu
tutuyor. Yalnız ikisi öbür tarafa doğru gidiyor;
Şapkalarını, örtülerini ve ellerini sallıyarak ötekilere veda ediyorlar.
(Güneş git gide yükselir, sis dağılır, Brand bir an durur
ve kendine doğru gelen çifte bakar.)
Onlann geçtiği yerler aydınlanıyor, sanki sis onlardan
kaçıyor. Tepelerde, yaylalarda yoncalar·
bitiyor, güneş her ikisine de gülüyor. Herhalde kardeş olacaklar; el ele vermişler kırda
koşuyorlar. Kız uçar gibi yürüyor. Oğlan saz
gibi ince. Ayy! Kız, oğlanın elinden kaçıyor,
başka tarafa gidiyor. Oğlan onu tutmak istiyor.
Koşuşma bir oyun halini alıyor. Gülüşmeleri güzel bir şarkı kadar ahenkli.
Yazan : Henrik Ibsen